16 Eylül 2012 Pazar

Abdullah Bini Abbas'ın Mushafının tertibi

Sûre sırasını ve âyet adedini gösterir cetvel
cetvel-1






Nüzul sırasına göre tertiplenmiş bir cedveldir. Umum müfessirlerce bu tertip kabul edilmiştir ve Mushaflarda böylece işaret olunmuştur:
cetvel-2



Kur'an hakkında bilhassa Alman ve İngiliz müsteşrikleri tarafından mü-teaddid eserler yazılmıştır. Kur'an'ın tarihine dair en mufassal eseri yazan Alman müsteşriki Th. Nöldeke olmuştur. 1862'de "Geschichte Des Qorans" isimli iki cild Kur'an tarihini neşretmiştir. Eser 1909-I, 1919-II.c. Schwally eliyle tekrar basılmıştır. Kitabın III. cildi O. Pretzel ve S. Bergstrasser taraflarından yazılarak 1938'de basılmıştır. Nöldeke bu eserinde Kur'an'ın nüzul sırasiyle tertibini gösterir. Bu tertibi beşinci asrı Hicrî ulemasından Ömer Bini Muhammedi Abdül Kâfi'nin Tarihül-Kur'an adlı eserinden almıştır. Bu eserin yazma bir nüshası Leyden kütüphanesindedir. Nöldeke'nin tertibi, İbni Abbas'ın nüzul sırasına göre yaptığı tertibin aynıdır. İngiliz papazlarından Rodwel de âyetleri nüzul tarihine göre tertip etmeye çalışmıştır.
cetvel-3




Abdullah Bini Abbas'ın Mushafının tertibi şöyle idi:
cervel-4

http://kitap.mollacami.com/files/cetvel-4.JPG

uu

sure sure nüzul sırası M.İslamoğlu

Surelerin sırası :  1- FATİHA SÛRESİ 2- ALAK SÛRESİ 3- MUZZEMMİL SÛRESİ 4- MUDDESSİR SÛRESİ 5- DUHA SÛRESİ 6- ŞERH SÛRESİ 7- KALEM SÛRESİ 8- TEKVİR SÛRESİ 9- A’LA SÛRESİ 10- LEYL SÛRESİ 11- FECR SÛRESİ 12- KADR SÛRESİ 13- ASR SÛRESİ 14- ADİYAT SÛRESİ 15- KEVSER SÛRESİ 16- TEKASÜR SÛRESİ 17- MAUN SÛRESİ 18- KÂFİRUN SÛRESİ 19- TEBBET SÛRESİ 20- FİL SÛRESİ 21- KUREYŞ SÛRESİ 22- KARİA SÛRESİ 23- FELAK SÛRESİ 24- NAS SÛRESİ 25- İHLAS SÛRESİ 26- NECM SÛRESİ 27- ABESE SÛRESİ 28- ŞEMS SÛRESİ  29- BURUC SÛRESİ 30- TÎN SÛRESİ 31- ZELZELE ÛRESİ 32- İNSAN SÛRESİ 33- KIYAMET SÛRESİ 34- HÜMEZE SÛRESİ 35- MURSELAT SÛRESİ 36- KAF SÛRESİ 37- BELED SÛRESİ 38- TARIK SÛRESİ 39- YASİN SÛRESİ 40- FURKAN SÛRESİ 41- RAHMAN SÛRESİ 42- FATIR SÛRESİ 43- MERYEM SÛRESİ 44- TAHA SÛRESİ 45- HAKKÂ SÛRESİ 46- MEARİC SÛRESİ 47- NEBE SÛRESİ 48- NAZİAT SÛRESİ 49- İNFİTAR SÛRESİ 50- VAKIA SÛRESİ 51- ŞUARA SÛRESİ 52- İNŞİKAK SÛRESİ 53- NEML SÛRESİ 4- KAMER SÛRESİ 55- SAD SÛRESİ 56- A’RAF SÛRESİ 57- SECDE SÛRESİ 58- RAD SÛRESİ 59- TUR SÛRESİ 60- MÜLK SÛRESİ 61- ĞAŞİYE SÛRESİ 62- KEHF SÛRESİ 63- CİN SÛRESİ 64- NUH SÛRESİ 65- İBRAHİM SÛRESİ 66- SAFFAT SÛRESİ 67- KASAS SÛRESİ 68- İSRA SÛRESİ 69- YUNUS SÛRESİ 70- HUD SÛRESİ 71- YUSUF SÛRESİ 72- HİCR SÛRESİ 73- ENAM SÛRESİ 74- NAHL SÛRESİ 75- LOKMAN SÛRESİ 76- SEBE SÛRESİ 77- ZÜMER SÛRESİ 78- MÜMİN SÛRESİ 79- ENBİYA SÛRESİ 80- MÜMİNUN SÛRESİ 81- FUSSİLET SÛRESİ 82- ŞURA SÛRESİ 83- ZUHRUF SÛRESİ 84- DUHAN SÛRESİ 85- CASİYE SÛRESİ 86- AHKAF SÛRESİ 87- ZARİYAT SÛRESİ 88- RUM SÛRESİ 89- ANKEBUT SÛRESİ 90- MUTAFFİFİN SÛRESİ 91- HAC SÛRESİ 92- MUHAMMED SÛRESİ 93- TEĞABUN SÛRESİ 94 BAKARA SÛRESİ 95- ENFAL SÛRESİ 96- HADİD SÛRESİ 97- NUR SÛRESİ 98- ALİ-İMRAN SÛRESİ 99- SAF SÛRESİ 100- CUMA SÛRESİ 101- BEYYİNE SÛRESİ 102- HAŞR SÛRESİ 103- MÜNAFİKUN SÛRESİ 104- MÜCADİLE SÛRESİ 105- AHZAP SÛRESİ 106- NİSA SÛRESİ 107- TALAK SÛRESİ 108- MAİDE SÛRESİ 109- MÜMTEHİNE SÛRESİ 110- FETİH SÛRESİ 11- NASR SÛRESİ 112- HUCURAT SÛRESİ 113- TAHRİM SÛRESİ 114- TEVBE SÛRESİ

İniş sırasına göre yaşar nuri öztürk meali

İniş Sırasına Göre Kuran Meali -Yaşar Nuri Öztürk/ext/belgeler_v_e.swf">

sure sure klasik nüzul sırası

Kuran Surelerinin iniş sırası

Sureler, Hz. Muhemmed'e vahiy edilme yerine göre de ikiye ayrılır. Mekke'de inen sureler Mekki'dir. Hicretten sonra Medine'de inen sureler de Medeni olarak isimlendirilir. Mekki surelerin sayısı 86, Medeni surelerse 28'dir.

Mekki Sureler

Sure Adı - İniş Sırası - Kuran'daki Sırası

Alak Suresi - 1 - 96
Kalem Suresi - 2 - 68
Müzzemmil Suresi - 3 - 73
Müddessir Suresi - 4 - 74
Fatiha Suresi - 5 - 1
Tebbet Suresi - 6 - 111
Tekvir Suresi - 7 - 81
A'la Suresi - 8 - 87
Leyl Suresi - 9 - 92
Fecr Suresi - 10 - 89
Duha Suresi - 11 - 93
İnşirah Suresi - 12 - 94
Asr Suresi - 13 - 103
Adiyat Suresi - 14 - 100
Kevser Suresi - 15 - 108
Tekasür Suresi - 16 - 102
Ma'un Suresi - 17 - 107
Kafirun Suresi - 18 - 109
Fil Suresi - 19 - 105
Felak Suresi - 20 - 113
Nas Suresi - 21 - 114
İhlas Suresi - 22 - 112
Necm Suresi - 23 - 53
Abese Suresi - 24 - 80
Kadr Suresi - 25 - 97
Şems Suresi - 26 - 91
Büruc Suresi - 27 - 85
Tin Suresi - 28 - 95
Kureyş Suresi - 29 - 106
Kari'a Suresi - 30 - 101
Kıyame Suresi - 31 - 75
Hümeze Suresi - 32 - 104
Mürselat Suresi - 33 - 77
Kaf Suresi - 34 - 50
Beled Suresi - 35 - 90
Tarık Suresi - 36 - 86
Kamer Suresi - 37 - 54
Sad Suresi - 38 - 38
A'raf Suresi - 39 - 7
Cin Suresi - 40 - 72
Yasin Suresi - 41 - 36
Furkan Suresi - 42 - 25
Fatır Suresi - 43 - 35 -
Meryem Suresi - 44 - 19
Ta-Ha Suresi - 45 - 20
Vakıa Suresi - 46 - 56
Şu'arâ Suresi - 47 - 26
Neml Suresi - 48 - 27
Kasas Suresi - 49 - 28
İsra Suresi - 50 - 17
Yunus Suresi - 51 - 10
Hud Suresi - 52 - 11
Yusuf Suresi - 53 - 12
Hicr Suresi - 54 - 15
En'am Suresi - 55 - 6
Saffat Suresi - 56 - 37
Lokman Suresi - 57 - 31
Sebe Suresi - 58 - 34
Zümer Suresi - 59 - 39
Mü'min Suresi - 60 - 40
Fussilet Suresi - 61 - 41
Şura Suresi - 62 - 42
Zuhruf Suresi - 63 - 43
Duhan Suresi - 64 - 44
Casiye Suresi - 65 - 45
Ahkaf Suresi - 66 - 46
Zariyat Suresi - 67 - 51
Gaşiye Suresi - 68 - 88
Kehf Suresi - 69 - 18
Nahl Suresi - 70 - 16
Nuh Suresi - 71 - 71
İbrahim Suresi - 72 - 14
Enbiya Suresi - 73 - 21
Mü'minun Suresi - 74 - 23
Secde Suresi - 75 - 32
Tur Suresi - 76 - 52
Mülk Suresi - 77 - 67
Hakka Suresi - 78 - 69
Me'aric Suresi - 79 - 70
Nebe Suresi - 80 - 78
Nazi'at Suresi - 81 - 79
İnfitar Suresi - 82 - 82
İnşikak Suresi - 83 - 84
Rum Suresi - 84 - 30
Ankebut Suresi - 85 - 29
Mutaffifin Suresi - 86 - 83

Medeni Sureler

Sure Adı - İniş Sırası - Kuran'daki Sırası

Bakara Suresi - 87 - 2
Enfal Suresi - 88 - 8
Al-i İmran Suresi - 89 - 3
Ahzab Suresi - 90 - 33
Mümtehine Suresi - 91 - 60
Nisa Suresi - 92 - 4
Zilzal Suresi - 93 - 99
Hadid Suresi - 94 - 57
Muhammed Suresi - 95 - 47
Ra'd Suresi - 96 - 13
Rahman Suresi - 97 - 55
İnsan Suresi - 98 - 76
Talak Suresi - 99 - 65
Beyyine Suresi - 100 - 98
Haşr Suresi - 101 - 59
Nur Suresi - 102 - 24
Hac Suresi - 103 - 22
Münafikun Suresi - 104 - 63
Mücadele Suresi - 105 - 58
Hucurat Suresi - 106 - 49
Tahrim Suresi - 107 - 66
Teğabun Suresi - 108 - 64
Saff Suresi - 109 - 61
Cuma Suresi - 110 - 62
Fetih Suresi - 111 - 48
Maide Suresi - 112 - 5
Tevbe Suresi - 113 - 9
Nasr Suresi - 114 - 110

HZ.PEYGAMBER DEVRİ KRONOLOJİSİ

HZ.PEYGAMBER DEVRİ KRONOLOJİSİ

RİSÂLET ÖNCESİ
Haziran 569- Muhammed b. Abdullah'ın doğumu Ağustos 569- Muhammed b. Abdullah'ın süt anneye verilişi
573- Muhammed b. Abdullah'ın Medine'ye dönmesi ve annesi Amine'nin yanında kalmaya başlaması
575- Amine'nin vefatı ve Muhammed b. Abdullah'ın dedesi Abdulmuttalib'in ya¬nında kalmaya başlaması
577- Abdulmuttalib'in ölümü ve Muhammed b. Abdullah'ın amcası Ebü Talib'in yanında kalmaya başlaması
581- Muhammed b. Abdullah'ın amcası Ebû Talib ile birlikte Busrâ'ya gitmesi Muhammed b. Abdullah'ın amcası Zubeyr ile Yemen bölgesine gitmesi
589/590- Muhammed b. Abdullah'ın 4. Ficar savaşma katılması
590- Muhammed b. Abdullah'ın Hılfu'l Füdûl grubunun üyesi oluşu
593 - Muhammed b. Abdullah'ın Esma bint-i Huveylid adına ticaretle uğraşması
594- Muhammed b. Abdullah'ın Hatice bint-i Huveylid adına ticaret için Suriye
bölgesine gitmesi
595- Muhammed b. Abdullah'ın Hatice bint-i Huveylid ile evlenmesi (595-607)- Muhammed b. Abdullah'ın ticari amaçlarla Suriye, Umman ve Ye¬men bölgelerine gitmesi
605- Kabe'nin tamir edilmesi ve Muhammed b. Abdullah'ın Mekke'nin seçkin aileleri arasında hakem oluşu
606- Muhammed b. Abdullah'ın ticareti bırakması ve münzeviliğe meyletmesi
Haziran-Aralık 609- Muhammed b. Abdullah'ın, altı ay süren ve çevresinde ger¬çekleşen bir dizi gariplikler yaşaması.
22 Aralık 609 / 1 Ocak 610- Muhammed b. Abdullah'a bir peygamber olarak se¬çildiğinin bildirilmesi ve Alâk sûresinin ilk ayetlerinin vahyolunması
610-613 - Bir peygamber olarak seçildiğini öğrenen Resûlüllah'm vahiy bekleme¬si, fakat vahyin gelmemesi (Fetret- vahiy devri)
RÎSÂLET SÜRECİ
Mekke Dönemi
613-615- Bireysel davet dönemi
616- Kitlesel davetin başlaması
616/617- Müşriklerin müminlere yönelik baskı ve şiddet uygulamaları.
Mart- 617- Birinci Habeşistan hicreti
Haziran 617- Birinci Habeşistan hicretine katılan müminlerin Mekke'ye dönüşleri
Eylül (?) 617- ikinci Habeşistan hicreti
Eylül/Ekim 617- Hamza ve Ömer'in Müslüman olmaları
618- Müşrik liderlerin Resulüllah ile anlaşma girişimleri
618-620- Müminlerin boykot edilmeleri
Aralık 620- Hz. Hatice ve Ebû Talib'in vefatı
621 (ilk aylar)- Resulüllah'ın Taif yolculuğu
621 (ilk aylar)- Miraç mucizesi
Haziran/Temmuz 621- Birinci Akabe biati
Haziran/Temmuz 622- îkinci Akabe biati
Medine Dönemi
Hicrî 1.Y1l
16 Temmuz 622- Hicretin Başlaması
9 Eylül 622- Dâru'n Nedve'de Resulüllah'a yönelik suikast kararının alındığı top¬lantının tertip edilmesi.
9/10 Eylül 622- Gece vakti Resulüllah'ın evinin kuşatılması ve Resulüllah'ın evin¬den ayrılması
10-12 Eylül 622- Medine'ye doğru yola çıkmadan önce Sevr mağarasında bekleyiş
13 Eylül 622- Medine'ye hareket ediş
21 Eylül 622- Medine'ye (Küba) varış
21-25 Eylül 622- Küba mescidinin inşası
25 Eylül 622- İlk Cuma namazı
25 Ekim 622- Namazın düzenlenmesi (öğle, ikindi ve yatsının 4 rekat yapılması)
Mart 623- Muhacir ile Ensâr arasında kardeşliğin tesisi
îlk aylar- 623- Medine islâm Devleti'nin anayasasının yazılması
ilk aylar- 623- Medine'nin imarı
İlk aylar- 623- Pazar yeri tahsis edilmesi
Şubat- 623- Savaşa izin verilmesi
Mart 623- Hz. Hamza komutasında Sifül Bahr (îs) harekâtı
Nisan 623 - Mescid-i Nebinin inşası
Nisan 623- Ubeyde b. Haris komutasında Râbig harekâtı
Mayıs 623- Sâ'd b. Ebî Vakkâs komutasında Harrâr harekâtı
Hicrî 2. Yil
15 Temmuz 623- Resulüllah'ın Aşure orucu tutması
Ağustos 623: Ebvâ (Veddân) gazvesi (Çıkış: 16 Ağustos 623)
29 Ağustos 623- Hz. Ali ile Fâtıma'nm nikahlanması
Eylül 623- I. Bedir (Safevan) harekâtı
Eylül 623- Buvât harekâtı
Kasım 623- Uşeyre harekâtı (Çıkış: 31 Ekim)
Kasım 623- ZüTu Seyre harekâtı
Ocak 624- Kıblenin değişmesi
Ocak 624- Ezanın tahsisi
Ocak 624- Nahle harekâtı (Savaş : 27 Ocak)
Şubat 624- Yenbu harekâtı (Çıkış: 29 Ocak)
12 Şubat 624- Cüveyne harekâtı
26 Şubat 624- Orucun farz kılınması Mart 624- ilk teravih namazının kılınması
14 Mart 624- Bedir Savaşı
Mart 624- Hz. Rukiyye'nin (Resulüllah'm kızı) vefatı (Bedir sonrası)
25 Mart 624- Fitrenin emredilmesi
27 Mart 624- ilk Ramazan bayramı
27 Mart - 18 Nisan 624- Karkaratülküdr harekâtı
20 Nisan 624 - Kaynukalarm ablukaya alınması
8 Mayıs 624 - Kaynukalarm Medine'den kovulmaları
29 Mayıs - 4 Haziran 624- Sevîk gazvesi
5 Haziran 624- ilk Kurban bayramı
Haziran 624- Osman b. Maz'ûn'un vefatı
Hicrî 3. Yıl
23 Ağustos (Çıkış tarihi)- Zûemer harekâtı
25 Ağustos 624- Ka'b b. Eşrefin öldürülüşü
Eylül 624- Buhran harekâtı
8 Kasım 624 (Çıkış, tarihi)- Karede harekâtı
Ocak 625 - Resulüllah'm Hz. Hafsa ile evlenmesi
Şubat 625 - Resulûllah'ın Hz. Zeyneb ile evlenmesi
2 Mart 625- Hz. Hasan'ın doğumu
30 Mart 625- Uhud Savaşı
2-6 Nisan 625- Hamrâülesed harekâtı
Hicrî 4. Yıl
Haziran 625-Katan harekâtı
Haziran 625-Nübeyh harekâtı
Ağustos 625-Maûna katliamı
Ağustos 625-Recî Katliamı
23 Ağustos- 15 Eylül 625-Nadir kuşatması ve Nadirlerin Medine'den kovulmaları
Eylül 625-îçkinin haram kılınması
Ekim 625-Abdullah'ın vefatı (Resulûllah'ın torunu)
10 Ocak 626-Hz. Hüseyin'in doğumu
Mart 626-Bedir harekât
Hicrî 5. YIL
12 Haziran 626 - Zatü'r Rika harekâtı
25 Ağustos-18 Eylül 626- Dûmetülcendel harekâtı
Aralık 626- Müzeyne heyetinin Medine'ye gelişi
Aralık 626- Sâ'd b. Bekr heyetinin Medine'ye gelişi
Ocak 627- Müreysi harekâtı Ocak 627- Teyemmüm'e izin verilmesi
Ocak/Şubat 627- Hz. Aişe'ye iftira atılması (Ifk hadisesi) Mart 627- Hendek Savaşı
Nisan 627- Kurayza Kuşatması ve Kurayzalarm Medine'den kovulmaları
Hicrî 6. Yıl
Haziran 627- Dariyye/el-Kurtâ harekâtı
Temmuz 627- Lihyan harekâtı
Ağustos 627- Gabe harekâtı
Ağustos 627- Gamre harekâtı
Ağustos 627- Zû'l Kassa harekâtı
Eylül 627- Cemum harekâtı
Eylül 627- İs harekâtı
Ekim 627- Tarif harekâtı
Kasım 627- Vadi'l Kura harekâtı
Aralık 627- Dümet el-Cendel harekâtı
Aralık 627- Medyen harekâtı
Aralık 627- Fedek harekâtı
Ocak 628- Benî Fezâriyye harekâtı
Şubat 628- Benî Ureyne harekâtı
13 Mart 628- Medine'den çıkış (Umre için)
Nisan 628- Hudeybiye anlaşması
10 Mayıs 628- Medine'ye dönüş (Hudeybiye dönüşü)
Mayıs 628- Bazı kral ve valilere İslâm'a davet mektubu gönderilmesi
Hicrî 7. Yıl
17 Haziran 628- Hayber'in fethi
Aralık 628- Türaba harekâtı
Aralık 628- Necid harekâtı
Ocak 629- Meyfea harekâtı
Şubat 629- Cinâb harekâtı
2 Mart 629- Kaza Umresi için Medine'den ayrılış
Nisan 629- Kaza Umresi sonrası Medine'ye dönüş
Hicrî 8. Yıl
Mayıs 629- Benî Süleynı harekâtı Mayıs
629- Hz. Zeyneb'in vefatı (Resulüllafrın kızı)
31 Mayıs 629- Kureyş'in üç ünlü liderinin;
Halid b. Velid, Amr b. Âs ve Osman b Talha'nm
Müslüman olmak için Medine'ye gelmeleri
Haziran 629- Kedîd harekâtı Haziran
629- Fedek harekâtı Temmuz
629- Zâtüaflah harekâtı Temmuz
629- Siyy harekâtı Eylül 629- Mûte Savaşı
Ekim 629- Zâtü's Selâsil harekâtı Ekim
629- Gâbe (Hadıra) harekâtı Kasım
629- Habat harekâtı
Aralık 629- Kureyş'in müttefiklerinin
Hudeybiye anlaşmasını ihlâl etmeleri ve Ebû Süfyan'm anlaşmayı devam ettirmek için Medine'ye gelişi.
Aralık 629- Izâm harekâtı
11 Ocak 630- Mekke'nin Fethi
17 Ocak 630- Halid b. Velid'in Nahle'deki Uzza putunu imha etmesi
Ocak 630- Amr b. As'm Ruhât'taki Süvâ putunu imha etmesi
Ocak 630- Sâ'd b. Zeyd'in Müşellel'deki Menât putunu imha etmesi
Ocak 630- Yelemlem harekâtı
Ocak 630- Benî Cezime harekâtı
4 Şubat 630- Huneyn (Hevâzin) Savaşı
Şubat 630- Taif in kuşatılması
Mart 630- Umre ve Medine'ye dönüş
Mart 630- Benî Bahile temsilcilerinin Medine'ye gelişi
Mart 630- Bahreyn yönetimiyle anlaşma imzalanması
Mart 630- Benî Salebe temsilcilerinin Medine'ye gelişi
Mart 630- San'a harekâtı
Mart 630- Hadramut harekâtı
Mart 630- Suda kabilesinin temsilcilerinin Medine'ye geüşi
Hîcri 9. Yıl
Nisan 630- 14 Nisan 632- Harkh kabilelerin temsilcilerinin peş peşe Medine'ye gelişleri (Son Heyet Yemenli Benî Nah kabilesinin temsilcileridir. 100 ki¬şiyle geldiler)
Mayıs 630- Farklı yerleşim merkezlerine zekât memurlarının gönderilmesi
Mayıs 630- Benî Temim harekâtı
Mayıs 630- Tebâle harekâtı
Haziran 630- Kuratâ harekâtı
Temmuz 630- Habeşli bir gruba karşı yürütülen harekât
Temmuz 630- Hz. Ali'nin Tay kabilesinin putu el-Fils'ü imha etmesi
Temmuz 630- Cinâb harekâtı
Eylül 630- Ümmü Gülsüm'ün vefatı (Resulüllah'm kızı)
Ekim 630- Habeş Necaşi'si Ashame'nin gıyabî cenaze namazının kılınması
Kasım-Arahk 630- Tebük Seferi
Ocak 631- Dırar mescidinin yıkılması
Ocak 631- Faizin yasaklanması
Şubat 631- Münafıkların reisi Abdullah b. Ubeyy'in ölümü
Mart 631- Hz. Ebû Bekir'in Hac emirliği
Hicrî 10. YİL
17 Haziran 631- İbrahim'in vefatı (Resulüllah'ın oğlu)
Temmuz 631- Benî Haris harekâtı
Kasım 631- Hatem b. Adî'nin Müslüman olmak için Medine'ye gelişi
Aralık 631- Hz. Ali'nin Yemen'e gidişi
Aralık 631- Cerîr b. Abdullah'ın Zülhalasa putunu ve mabedini imha etmesi
Aralık 631- Resulüllah'm 20 gün itikafa çekilmesi
23 Şubat 632- Veda haccı için Medine'den çıkış
2 Mart 632- Veda haccı için Mekke'ye giriş
26 Mart 632- Resulûllah'ın Gadir-i Hum'da bir konuşma yapması ve Hz. Ali ile il¬gili açıklamalarda bulunması.
Mart 632- Esved b. Ansı, Müseylime ve Tulayha b. Huveylid'in peygamberlik id¬diasında bulunmaları ve isyan etmeleri
Hîcrî 11. Yıl
23 Mayıs 632-Suriye harekâtı için hazırlıklara başlanması
24 Mayıs 632- Üsâme b. Zeyd'in Suriye harekâtı için hazırlanan orduya kumandan tayin edilmesi
25 Mayıs 632- Resulüllah'm hastalanması
26 Mayıs 632- Resulüllah'm Usâme'ye sancak vermesi ve ordunun toplanmaya başlaması
6 Haziran 632- Resulüllah'm Usânıe'nin komutanlığına itirazları reddetmesi
7 Haziran 632- Ordunun Suriye harekâtı için yola çıkışı
7 Haziran 632- Peygamberlik iddiasında bulunan Esved el-Ansî'nin öldürülmesi
8 Haziran 632- Resulüllah'm vefatı ve ordunun geri dönüşü 8 Haziran
632- Hz. Ebû Bekir'in halife seçilmesi
10 Haziran 632- Resulüllah'm toprağa verilmesi 26 Haziran
632- Üsâme ordunun yola -çıkışı
(Hz.Muhammed hayatı ve İslama Daveti,Celalettin VATANDAŞ,Pınar yay.)

Bazerganın yöntemi ile kuranın nüzul süreci

MEKKE DÖNEMİ
 
.Vahyin 1.Yılı:
Alak 1-5/Müddessir 1-7/Asr 1-2/Zariyat 1-6/Tekasür 1-2/Tur 1-8/İhlas tamamı/Gaşiye 1-5,8-16/Tarık 11-17/İnfitar 1-5/Şems:1-10/Kevser tamamı/A’la 1-9/Buruc 1-7,12-22/Tekvir tamamı
.Vahyin 2.Yılı:
İnşirah tamamı/Duha tamamı/Nas tamamı/Naziat 1-26/Müddessir 8-10/Ley tamamı/Maun tamamı/Şems 11-15/Mürselat tamamı/Nebe 1-36/Müddessir 11-30,34-56/Kureyş tamamı/Necm 1-25/Fecr 1-13,28-30/İnşikak tamamı/Abese tamamı/Hümeze tamamı/Kafirun tamamı
.Vahyin 3.Yılı:
Alak 6-19/Gaşiye 17-26,6-7/Kıyamet 7-13,20-40/Tin tamamı/Kıyamet 1-6,11-19/Vakıa tamamı/Rahman 1-27/A’la 7,10-19/Fatiha tamamı/Adiyat tamamı/Hakka 38-52/Naziat 27-46/Tebbet tamamı/Felak tamamı/Beled tamamı/Tekasür 3-8/Fil tamamı/Kalem 1-16/Fecr 14-27/Zilzal tamamı/Tarık 1-10/Necm 34-62/Karia tamamı/Saffat tamamı/İnfitar 6-19/Hakka 1-3,13-37/Mearic 19-44/Mutaffifin tamamı/Duhan 43-59/Müminun 1-11/Şuara 52-145
.Vahyin 4.Yılı:
Şuara146-227/Sad 67-88/Hicr 1-5,49-99/Hakka 4-12/Kadr tamamı/Zariyat 7-60/Kamer tamamı/Kalem 17-52/Duhan 1-42/Mearic 1-4/Tur 9-28/Zuhruf 66-78/Nuh tamamı/Rahman 28-45,6,7,78/Müzzemmil 1-19/Taha 1-54/Meryem 76-98/Tur 29-49/Hicr 6-20
.Vahyin 5.Yılı:
Hicr21-48/Şuara 1-51/İnsan tamamı/Sad 1-24,29-66/Kaf tamamı/Yasin tamamı/Asr 3/Müminun 12-118/Fussilet 1-7/Zuhruf 1-28
.Vahyin 6.Yılı:
Zuhruf29-65,78-89/Ahzab 1-3,7-8,41-48,63-68/Enbiya tamamı/Cin tamamı/Nebe 37-40/Buruc 8-11/Meryem 1-34(16 hariç),42-75(59 hariç)/Beyine tamamı/Lokman 1-10/Rum 1-26/Furkan 1-30
.Vahyin 7.Yılı:
Furkan 31-77/Taha 55-135/Mülk tamamı/İbrahim 43-52/Meryem 35-41,16,39/Nahl -34,43-66,100-107,121-128/Kehf 1-7,59-110/Bakara 1-19
.Vahyin 8.Yılı:
Bakara148-152,154-158,200-205,245-246/Secde tamamı/Müddessir 31-34/İsra 9-50,63-67,73-83,103-111/Neml tamamı/Zümer 30-38,54-66/Casiye tamamı/Tegabün 1-2
.Vahyin 9.Yılı:
Tegabün 8-18/Hud tamamı/Fussilet 8-36/Rum 27-60/İsra 1-8,84-102/A’raf 57-80
.Vahyin 10.Yılı:
A’raf 81-154,176-206/Nur 45-56/Hac 18-30,43-68/En’am 1-30,74-82,105-107/Ankebut 1-43
.Vahyin 11.Yılı:
Ankebut 44-69/Sebe 10-39/Yunus 72-109/Yusuf tamamı/Kasas 1-17
.Vahyin 12.Yılı:
Kasas18-46,85-88/Müzzemmil 20/Mümin 7-53,63-85/Necm 26-33/Sad 25-28/Kehf 28-58/Lokman 11-34/İbrahim 1-40(6 ve 36 hariç)
.Vahyin 13.Yılı:
İbrahim 41-42/Şura tamamı
.Hicretin 1.Yılı:
Bakara 28-37,186-191/Fatır 4-45(9,13 ve 19 hariç)/Zümer 1-29,39-53/Muhammed tamamı/Enfal 1-44
.Hicretin 2.Yılı:
Enfal 45-75/Saf tamamı/Fussilet 37-54/İsra 55-62,68-72/Ahkaf 1-13,26-27/Nahl 35-42,67-91,108-120/Maide 1-14,23-29,37-44/Cum’a tamamı/Al-i İmran 30-78
.Hicretin 3.Yılı:
Al-i İmran 79-176/Münafikun tamamı/Hac 1-17,31-42,69-78/Al-i İmran 1-29,177-200/A’raf 1-22
.Hicretin 4.Yılı:
A’raf 23-56,155-175/Haşr tamamı/Zümer 67-75/Sebe 1-9/Tevbe 38-71/Yunus 1-71
.Hicretin 5.Yılı:
Hadid tamamı/Nahl 91-99/Nur 1-34/Bakara 38-147/Ahzab 4-6
Hicretin 6.Yılı:
Ahzab 9-16,17-40,48-52,56-62,69-73/Nisa 47-60,130-173/En’am 31-73,83-104,118-134,155-164/Ra’d 1-5
.Hicretin 7.Yılı:
Ra’d 6-43/Tevbe 72-129/Feth tamamı/Talak 8-12/Maide 56-88/Hucurat tamamı/Kasas 76-80,81-84
.Hicretin 8.Yılı:
Kasas Nisa 1-45,61-125/Kehf 8-27/Tevbe 1-37/Ahkaf 14-25
.Hicretin 9.Yılı:
Ahkaf 28-35/Nasr tamamı/İbrahim 6,36/Mücadele tamamı/Maide 30-36,89-120/Bakara 19-27
.Hicretin 10.Yılı:
Bakara153,160-185,192-199,206-243,255,263-275,276-283,244,159,247-254/Mümtahine tamamı/Fatır 1-3,9,12,19/Tahrim tamamı/En’am 135-154/Talak 1-7/Nisa 46,174,126-129/Nur 35-44,57-64/Maide 15-22,45-55/Bakara 256-262
.Hicretin 11.Yılı:
Bakara 284-286/Ahzab 53-55/Maide 1-9.
(Kuranın Nüzul Süreci,Mehdi Bazergan,Fecr y.)

KUR’AN-IN NÜZUL SÜRECİ VE METİNLEŞMESİ

KUR’AN-IN NÜZUL SÜRECİ VE METİNLEŞMESİ 

NÜZUL SÜRECİ:   VAHİY
Vahyin Tanımı
Vahy , v-h-y- kelimesinin masdarı olup sözlükte;

  • Gizli ve süratli bir şekilde bildirmek
  • Seslenmek
  • Gizli konuşmak
  • Fısıldamak
  • Emretmek
  • Telkin etmek
  • İlham etmek
  • İşaret etmek
  • Yazı yazmak
  • Bir şeyi başkasına intikal ettirmek
  • Elçi göndermek ve
  • İçgüdü anlamlarına gelmektedir.

Vahyin terim anlamı ise; “Yüce Allah’ın insanlara ulaştırılması istediği mesajlarını peygamberlerine, alışılmışın dışında gizli bir yolla süratli bir şekilde bildirmesidir”

Vahyin Başlangıcı
      Vahyin başlangıcı ile ilgili olarak Hz. Aişe; Rasulullah’ın ilk vahiy başlangıcının uyku da rüyay-ı sadıka yani doğru rüya görmekle olduğunu söylemiştir.Bu durum Rasulullah’a hira mağarasında vahiy gelinceye kadar devam etti.bir gün O’na melek gelip “Oku” dedi….(Alak Suresi, 1-5)

İlk vahiyden sonra vahiy bir müddet kesildi. Vahyin bir müddet kesilmesinden sonra  ilk defa Müddessir suresinin baş tarafının nazil olduğu rivayet edilmektedir.

Vahyin Keyfiyeti
Peygamber (elçi) ile kendilerine tebliğde bulunulanlar (muhatab) arasında iletişimin sağlanabilmesi için şu iki şartın olması gerekir:

1.      Mahiyet/ontolojik olarak eşit yani aynı seviyede olunmalı
2.      Aralarında ortak bir dil/anlaşma vasıtası bulunmalıdır.

Vahyin Çeşitleri
İslam alimleri vahyi,metlüv (okunan) ve gayr-i metlüv (okunmayan) olarak ikiye ayırmışlardır.Cüveyni ‘nin taksimi şöyledir;

  1. Allah Teala Cebrail (a.s)’mı “Allah şöyle yapmanı emrediyor” diye Resulüne gönderir. Cebrail (a.s)’da Allah’ın dediklerini kavrayarak Hz. Peygambere gelir ve Rabbinin söylediklerini mana olarak O’na iletir.(hadis/sünnet)
  2. Allah Teala Cebrail (a.s)’ma “Bu kitabı/metni Peygambere aynen oku” diye emreder;Cebrail (a.s)’da en ufak değişiklik yapmadan Allah’ın kelamını olduğu gibi Resulullah’a indirir. (Kur’an)

İslam düşüncesinde sünnetin vahiy kaynaklı olduğunu kabul edenler ekseriyeti teşkil etmektedir.

Vahyin Geliş Şekilleri

        Şura suresi 51. ayete göre vahiy 3 şekilde gerçekleşmiştir;

  1. Allah’ın mesajları direk peygamberinin kalbine bırakması/yerleştirmesi
  2. Vahyi peygamberine bir perde arkasından vermesi
  3. Bir meleği elçi olarak göndermesi

Resulullah’a vahyin geliş şekilleri;

  1. Sadık rüyalar;Şunu belirtmekte fayda var ki sadık rüya ile hiçbir ayet ve surenin inmediği bildirilmektedir.Sadık rüya Kur’an vahyi değil vahye hazırlık safhasıdır.
  2. Cebrail (a.s)’ın asli surette görünerek vahiy getirmesi.
  3. Cebrail (a.s)’ın görünmeden çıngırak sesine benzer bir ses ile vahyi getirmesi
  4. Uyanık iken meleğin vahyi kalbine ilka etmesi
  5. Cebrail (a.s)‘ın insan suretine girerek vahiy getirmesi

Vahiy Esnasında Görünen Haller
  1. En soğuk günlerde bile alnının terlemesi
  2. Üzerine ağırlığın çökmesi
  3. Bazen horultuya bazen de arı uğultusuna benzer bir ses işitilmesi
  4. Sırt üstü yatarak üzerinin örtülmesi ve yüzünün kızarması
  5. Bunlardan başka vahiy esnasında Resulullah’ın uykusu gelir vücudu kaskatı kesilir ve ağırlaşır, üzerine sekinet iner, gözlerini belli bir noktaya dikerdi.

Vahiy ile ilham arasındaki farklar;
  1. Peygamberler kendilerine inen vahyin Allah tarafından olduğunu kesin olarak bilirler. İlhamın kaynağı belli olmadığı için onu alanlar onun nereden geldiğini bilmezler.
  2. Vahiy vasıtalı ilham ise vasıtası olarak tecelli eder
  3. Vahiy olayı son bulmuştur, ilham ise devam etmektedir
  4. Vahiy bağlayıcı ilham ise değildir
  5. Vahiy umumi ve külli ,İlham ise hususi ve cüz’idir
  6. Vahiy yolu  ile elde edilen bilgiler birbirleriyle çelişmez İlham ile elde edilenler ise çelişebilir.

Vahiy Katipleri
Hz. Peygamber ümmi olduğundan kendisine gelen vahiyleri okuma-yazma bilen bir çok sahabeye yazdırmıştır. Mekke’de ilk vahiy katibi Abdullah b.Sa’d b. Ebi Sarh’tır. Medine’de Übeyy b. Kab ondan sonrada Zeyd b. Sabit ‘tir.Ali b. Ebi Talip’de vahiy katiplerindendir.

Vahyin Yazıldığı Malzemeler
  1. Hurma ağacının yaprakları ve kabukları
  2. İnce beyaz taşlar
  3. Kürek ve kaburga kemikleri
  4. İşlenmemiş veya ince deri
  5. Çanak çömlek parçaları
  6. Tahtadan yapılmış levhalar
  7. Bez parçaları

Vahye Ait Bazı Terimler

El-Hadari;          Hz Peygamberin seferde ve misafirlikte bulunmadığı zamanlarda inen vahiyler

       Es-Seferi;            Yolculukta veya savaşta bulunduğu zamanlarda

       En-Nehari;         Gündüzleyin

       El-Leyli;              Geceleyin

       Es-Sayfi;             Yaz mevsiminde

       Eş-Şitai;              Kış mevsiminde

       El-Firaşi;            Yatağında iken

       El-Ardi;              Yeryüzünde iken

       Es-Semai;           Sema tabakalarında iken inen vahiylerdir.


Vahyin Nuzül Aşamaları
  1. Lev-i Mahfuz’a inmesi
  2. Beytü’l İzze ‘ye inmesi

İslam alimlerinin çoğuna göre Ku’an Lev-i Mahfuz’dan Beytü’l İzze ‘ye toptan indirilmiştir. İbn Abbas’ın “Kur’an dünya semasına Kadir gecesinde toptan indirildi. Oradan da yirmi kusur yıl boyunca parça parça nazil oldu” şeklindeki sözleri bunu haber vermektedir.

  1. Hz Peygambere inmesi

Kur’an’ın böyle parça parça indirilmesi Arap dilinde “Tencimu’l Kur’an “ terimiyle ifade edilmektedir.

Vahyin Parça Parça İnmesinin Hikmetleri

  1. Müslümanlara büyük bir kolaylık sağlanmıştır.
  2. Büyük çoğunluğu okuma-yazma bilmeyen Arapların Kur’an’ı anlamaları ve uygulamaları kolaylaşmıştır
  3. O’na inanmayanların iç yüzleri ortaya çıkmıştır
  4. Müslümanların sordukları sorular ile müşrik, münkir ve münafıkların şüphe ve itirazlarına anında cevaplar verilmiştir.
  5. Hz peygamber ve ashabına moral ve güç kaynağı olmuştur.
  6. Meydana gelen hadiselere ve ortaya çıkan problemlere taze çözümler getirmiştir
  7. Ashabın yaptığı hatalar anında düzeltilmiştir
  8. İlahi irade tarafından değiştirilmesi gereken bazı hükümlerin zamanı gelince değiştirilmesine imkan sağlanmıştır
  9. İlahi bir kitap olduğuna vesile olmuştur
  10. Edebiyatçılara meydan okumuştur
  11. Önceden birileri tarafında tertip edilmiş olduğu düşüncesine kapı kapamıştır


MUSHAFLAŞMA SÜRECİ

Kur’an’ın Ezberlenmesi
Hz. Peygamber kendine inen ayet ve sureleri Allah’ın lutfuyla ilk önce ezberler sonra tebliğ ederdi.
Sahabe ise; okumaya yazma bilenler yazıp ezberliyor bilmeyenler ise bizzat kendisinden dinleyerek ezberliyorlardı.
Sahabeyi Kur’an’ı ezberlemeye sevk eden belli başlı sebepler şunlardır;
  1. Güçlü bir hafızaya sahip olmaları
  2. Namazda belli bir miktarda Kur’an okumanın farz oluşu
  3. Kur’an’ın emri ve yasaklarına uymanın gerekli oluşu
  4. Resulullah’ın Kur’an öğrenim ve öğretimi ile bizzat ilgilenmesi
  5. Kur’an okuyanlara verilecek sevap ve mükafatın büyük olması

Kur’an’ın Yazılması
       Resulullah okuma- yazmaya teşvik etmiş ve bu konudaki eğitim için erkeklerden Abdullah b. Sait ve Ubade b. Sabit’i kadınlardan ise Hafsa’yı görevlendirmiş idi.
Bu doğrultuda Kur’an’ın da sadece ezberlenmesiyle yetinmemiş aynı zamanda onu titizlik ile yazdırmıştır. O dönemde Kur’an’ın tamamı yazıya geçirilmesine rağmen resmi olarak toplanıp bir cilt haline getirilmemişti. Ancak Ali b. Ebi Talib ,Muaz b. Cebel ve Zeyd b. Sabit gibi sahabeler bu işi ferdi olarak yapmıştı.

Kur’an’ın Toplanması (cem’)
       Kur’an’ın bir cilt halinde toplanmasının en önemli sebebi; Yemame savaşında 70 Kurra sahabinin şehid edilmesi öne sürülmektedir.
Kur’n’ın cem’i Zeyd b.Sabit başkanlığında bir heyet kurularak gerçekleştirildi.Hz Peygamberin vefatından altı ay sonra başlayan Kur’an’ı toplama faaliyeti yaklaşık olarak bir yıl sürmüştür.Toplanan bu nüshaya Abdullah b. Mesud teklifiyle Mushaf adı verilmiştir.

Toplanan bu mushafın bazı özellikleri şunlardır;
  1. En ince ilmi tesbit usulleriyle toplanmıştır.
  2. Tilaveti mensuh olamayan ayetler alınmıştır.
  3. Yedi harfi ihtiva etmektedir
  4. Bu nüshanın doğruluğu hem ümmetin icma’ı hem de tevatür ile sabittir.

Böylesine titizlik ile toplanan bu Mushaf, Hz. Ebubekir’e verilmiş ve vefatına kadar onda kalmıştır. Vefatından sonra Hz. Ömer’e ondan sonrada kızı Hafsa’ya veilmiştir. Hz. Osman bu mushafı esas alarak Kur’an’ı çoğaltmıştır.

Kur’an’ın Çoğaltılması (istinsah)
       Her şehrin ahalisi aralarında bulunan sahabenin öğrettiği kıraati öğrendi. Böylece şehirler arası kıraat farklılıkları ortaya çıktı.Ve bu durum ihtilaflara sebep oldu ,öyle ki kıraat farkından dolayı birbiri kafir sayanlar oldu.Hz. Osman bu duruma muttali olunca mushafı çoğaltmak gerektiğine kanaat getirdi.

Hz. Osman Kur’an’ı çoğaltacak olan heyete şu prensiplere göre çalışmaları talimatını verdi:

  1. Hz. Ebubekir dönemindeki Mushaf esas alınacak
  2. Çoğaltılacak nüshalara Hz. Peygamberin son arzda okuduğu bir harf alınacak diğer altı harf alınmayacak
  3. Tilaveti nesh edilmiş ayetler yazılmayacak
  4. Lehçe bakımında ihtilaf çıkarsa Kureyş lehçesi tercih edilecek
  5. Birkaç Kur’an nüshası istinsah edilerek çeşitli beldelere gönderilecek
  6. Sureler bugün elimizdeki Kur’anlar da olduğu gibi tertip edildi
  7. Çeşitli maksatlar ile kaydedilen bazı notlar ve kayıtlar bu Mushaflara yazılmayacak
Heyet hicretin 25. yılında başladığı istinsah işini beş yılda bitirdi.

Kur’an ‘ın Harekelenmesi ve Noktalanması

       Hz Osman döneminde çoğaltılan nüshalar noktasız ve harekesiz olarak yazılmıştı.Bunun nedeni ise noktasız ve harekesiz yazı ile Kur’an’ı çeşitli kıraat vecihlerine göre okuyabilmekti.Ancak hicri birinci asrın yarısından  itibaren arap olmayanların İslam’a girmeleri ve bunların Arapçaya vakıf olmamaları nedeniyle Kur’an’ı yanlış okuma hadiselerine sık sık rastlanır oldu.

Rivayetlere göre Basra valisi Ziyad b. Sümeyye Ebu’l esved Ed-Düveli’ye müracaat ederek ondan Kur’an’a yanlış okumaları önlemek için bazı işaretler koymasını istedi. Ebu’l Esved Ed-Düveli’nin koyduğu bu noktalar hareke yerine konan noktalardır.İlgili kaynaklara göre tarihte ilk bu kişi tarafından keşf edilmiştir.

Resmü’l-Mushaf (mushafın yazısı)

        Resmü’l-Mushaf’ı Kur’an ‘ın kelimelerinin ve harflerinin yazılışında Osman b. Affan’ın tasvip ve tercih ettiği imla şekil ve tarzı diye tanımlamak mümkündür. Buna Resm-i Osmani de denmektedir

Kur’an’ın Anlaşılmasında Nüzul Ortamının Değeri

Kur’an’ın Anlaşılmasında Nüzul Ortamının Değeri
Fevzi Zülaloğlu
A- Nüzul Sebebi, Nüzul Ortamı ve Ma'hud Kavramları
Kur'an, belli bir zaman diliminde bir takım tarihsel koşullar tarafından kuşatılmış insanlara inmiştir. Bu nedenle ilk muhataplarını bütün şirk değerlerinden kurtarıp özgürleştirirken yüce Allah, belli bir tarihsel zemine hitap ediyordu. Yüce Allah mesajın anlaşılması için ilk muhatapların ma'hûdunu/kültürel arka planını dikkate almıştır. Fakat bu demek değildir ki, Kur'an'ın ilahi olan mesajı tarihseldir; o günkü koşullar tarafından sıkı sıkıya kuşatma altına alınmıştır. Ya da "âlimül-gaybi ve'ş-şehade" olan yüce Allah, kıyamete kadar gelecek müminleri hitabın dışında tutmuştur.
Kur'an'da ilk muhatapların doğrudan içinde yaşadığı bir hayata hitap edilmiştir. Fakat onlar üzerinden kıyamete kadar yaşayacak tüm müminlere mesaj gönderilmiştir. Öte yandan Kur'an'da o iniş süreci ve iniş zemini üzerinde bulunan, yerel tarihsel unsurlar muhatap alınarak, onlara yer verilmesi, ilahi mesajın değerinden hiçbir şey de kaybettirmez. Çünkü Kur'an her şeyden önce, ezeli ve ebedi yaşamla ilgili her şeyi bilen ve her şeye hakim el-hayyu'l-kayyum -daima dipdiri ve daima ayakta olup dinlenmeye-uyumaya ihtiyacı olmayan- Allah tarafından indirilmiştir.
Rabbimizin koyduğu bir hükümdeki evrensel maksadı anlamak için vahyin iniş zeminini, hitap ettiği muhatapların örfi arka planını iyi bilmek gerekir. Ancak bizim Şatıbi'nin ortaya attığı ma'hûd'u/arka planı gündeme getirme maksadımız ile tarihselcilerinki arasında önemli farklar vardır. Tarihselciler hükmün vasatını, evrensel maksadı nesh edecek, ta'til edecek şekilde yorumlamaktadırlar. Biz Kur'an'ın onaylı gönderme yaptığı nüzul ortamının adet ve örflerini bilmenin önemli olduğunu söylüyoruz. Tarihselciler ise, izafi olanı mutlağın önüne geçirmek, ilkeyi, icabat-ı vakte kurban etmek için ma'hûdu gündeme getirmektedirler. Biz makasıdu'ş-şeriayı Kur'an'ın içinde aramamız gerektiğini söylüyoruz; tarihselciler ise çoğu zaman eleştirdikleri rivayet kültürünün aktardığı zanni bilgileri, korunarak gelen Kur'an'ın mesajını ta'til etmek için rahatlıkla kullanabilmektedirler.1
Nüzul Sebeplerinin Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasında bir rolünün bulunduğunda kuşku yoktur; ancak iyi tahkik etmek, ahad bir haber ile ilahi bir hükmü nesh etmeye/hükmünü geçersiz ilan etmeye kalkmamak kaydı ile.
Şüphesiz Kur'an belli bir topluma, tertilen/yavaş yavaş, belli bir program dahilinde, belli bir zaman aralığında, belli mekanlarda indirilmiştir. Kur'an'ın iniş ortamıyla olan ilgisi, onun anlamı aktarma yeteneğinin ayrılmaz bir parçasıdır. Fakat o, indiği mekandan ve zamanın koşullarından müstağni olan yüce Allah'ın sözleridir. İlahi kelamın özel bir durumla ilgili olması, onun anlaşılmaz bir esrara sahip olduğu anlamına gelmeyip, sınırlılığı ifade etmektedir.
Bilindiği gibi Kur'an; yaşanan bir hayata, itikadi, ahlaki, siyasi, iktisadi, içtimai sorunların çözüm şekillerini, temel ilkelerini va'z etmek için indiriliyordu. Öyle ki, bazen bir ayetin iniş sebebi aile içinde yaşanan -tahrim olayında görüldüğü gibi- ve iç mesele gibi gözüken şahsi bir nedene dayalı olabiliyordu. Ancak her ayetin nüzul sebebini bilmek ve bulmak mümkün olmadığı gibi, çoğu zaman birbiri ile çelişen rivayetlerle karşı karşıya olmamız zanni bir bilgi kaynağına mahkumiyetimizi beraberinde getirebilmektedir. Öyleyse nüzul sebebi tabiri Kur'an'ın ilgili olduğu ilk muhatapları kuşatacak yeterlilikte değildir.
Bu yüzden "nüzul sebepleri" yerine "nüzul ortamı" tabirini tercih etmemiz gerekir. Çünkü nüzul sebebi olarak tevarüs eden zanni rivayetleri esas kabul ederek Kur'an'ı doğru anlama çabalarımızda yanlış yönlendirmelere açık hale gelebiliriz.
Ancak şurası inkar edilemez bir gerçektir ki, vahyin mesajının tam olarak anlaşılması için Yüce Rabbimiz, "ilk muhataplarının anlayabileceği bir dil ve kavrayabilecekleri bir kavram sistemi ile" kelamını dillendirmiştir. Kur'an'ın mubin, müfesser, mufassal, müyesser sıfatları ile İlahi kelamın dilinde tanıtılması da bu hakikati belirtmek gayesine matuf olsa gerektir..
Öyleyse Kur'an'ın ilk muhataplarınca ulaşılan anlamını iyi kavrayabilmek, bugün, kötü niyetli fitnecilerce sorunluymuş gibi takdim edilen ayetleri, ilk nesillerin niçin mesele olarak telakki etmediklerini anlayabilmek için nüzul ortamını doğru tahlil etmek şarttır. Bunun yolu da her şeyden önce Kur'an'ın indirildiği ilk muhatap toplumu, ilahi vahyin mesajı ile bağlantılı olarak tanımaktan geçmektedir.
Tarihe ait olan örflere tahlil edici, sorgulayıcı bir biçimde yaklaşabiliriz. Fakat nüzul ortamını Kur'an'ın onaylı göndermelerine uyarak öğrenmenin gerekli olduğunda da kuşku yoktur. Yine unutulmamalıdır ki Kur'an, nüzul ortamının bir ürünü değil, Allah'ın kelamıdır. Beşeri eserler, ideolojiler ve dünya görüşleri kendi içinden çıktıkları dönemin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel atmosferinden etkilenebilirler fakat bu, ilahi bir kaynak için olası değildir. Yine de bu, Kur'an'ın indiği ortamla bir alakasının olmadığı anlamına gelmemeli.
Tabii ki, ilk muhatapları ile Kur'an'ın doğrudan ilgisi vardır. Ancak bu ilgiyi oluşturan örneklerin evrensel niteliği vardır. Örnekler, iniş ortamı ile alakalı olsa da, akletme yeteneklerimizi çalıştırarak, kıyas yöntemi ile, konunun tüm zamanlar için geçerli olacak boyutları, mesaj olarak ortaya çıkarılabilir.
Nüzul ortamı; Kur'an'ın indiği yirmi üç yıllık dönem ve o dönemin kendisinden önceki insanlık tarihi ile olan irtibatı demektir. Kur'an'ın indiği ortamdaki muhataplar için ifade ettiği anlamın yetersiz olduğu, sonradan daha çok şey çıkarabileceğimiz tezlerini savunan sözde evrenselci tarih üstücülere sormak gerekir: "Eğer onlar Kur'an'ı eksik anladılarsa, Peygamberimiz de dahil sahabeler onu eksik mi yaşamış oldu?" Bu sorunun cevabı evet olarak verilecekse Peygamberimizin örnekliğine dair ilahi kelamın övgüsü nereye oturtulacaktır?
Tarih üstücü bir yöntemle Kur'an'a yaklaşanlar, modern dönemin verilerinden kalkarak anlamın genişletilebileceğini savunmaktadırlar. Bu görüş temelinden yanlış bir öncülden hareket etmektedir. Çünkü tarih bize tersinin doğru olduğunu; yani anlamın genişleyeceğini değil, buharlaşacağını ispat etmektedir.
Bir ayet ilk muhataplar için yeterli bir anlam taşımıyorsa nasıl oluyor da bizim gibi sonraki muhatapları için, manalar taşıyor? İlahi vahyin muhtevası değişti, ya da Allah sözünden dönüp caydı mı? Onlar "İlerlemeci tarih anlayışı"ndan hareketle, bundan on dört asır önce yaşayan Müslümanların şimdiki insanlardan, "kavrayış, zihin yapısı ve hayat tarzı bakımından daha geri, az gelişmiş, hatta primitif oldukları" önyargısından hareket etmektedirler.
Oysa bu varsayımların hiçbiri doğru değildir. Onlar zihinsel olarak bizden daha geri olmadıkları gibi, İlahi vahyin sıcak mesajına bizden daha yakın olmaları ve Rasul'ün içlerinde yaşaması bakımından daha avantajlı bile sayılabilirler. Tarih içinde değişen insanların genetik yapıları değil, kullan­dıkları aletlerdir. Aletler ise, avantajlarının yanında dezavantajları da bünyelerinde barındırırlar.
İlişkinin olması aklen zorunludur. Çünkü ashaptan hiçbirinden "Bu kitap bizimle ilgili değil, başkalarından söz ediyor" şeklinde hiçbir tepkinin gelmemesi; modernizm tecrübesini yaşamamış, katı seküler eğitimden geçmemiş, imaj kültürü içerisinde büyümemiş çok sayıda alimin Kur'an'ın anlaşılabilirliği yönünde görüş bildirmesi bu tezimizi doğrulamaktadır.
Öte yandan sosyal çevre faktörlerinin ve iniş ortamındaki her tür kültürün, Kur'an ayetlerinin içeriğini belirlediğini savunmak mümkün değildir. Aksi bir iddia, tarihsel olanın evrenseli, konjonktürel olanın-dönemsel koşulların ilkeyi, izafi olanın mutlak olanı tayin ettiğini, İlahi kelamın beşer hayatının istikrarsız akışına göre anlam ve içerik değiştirdiği sonucuna götürür. Ki bu tutum ile hareket edildiğinde ilahi vahyin etken ve belirleyici rolü, istenerek veya istemeden görmezden gelinmiş otur.
Bu durumda vahyin evrensel ve ebedi hakikat olmadığı, tarihsel ve konjonktürel zorunlulukların varlığı kabul edilmiş olur ki, bu tam anlamı ile felsefi anlamda "tarihselcilik" olup, Kur'an'a bu tür yaklaşım şekli kesinlikle masum olamaz. Öte yandan Kur'an'ın iniş ortamında yaşamış olan ilk muhatapların ilahi mesajı nasıl anladığı bizim için çok anlamlıdır. Çünkü yüce Allah Kur'an ile o ortama hitap etmiştir. Ayrıca Rabbimiz hitabının da peşini bırakmamış, doğruların işlenmesi için teşvik ettiği gibi Rasulullah'ın şahsında ilk nebevi uygulamaları da denetlemiştir.
Nüzul ortamı ile söz konusu verilere ulaşmak için subutu ve delaleti kati tek bilgi kaynağı olan Kur'an birinci önceliğimiz olmalı, subutu ve delaleti zanni olan rivayetler konusunda seçici davranmalıyız. Yoksa subutu ve delaleti kati olan Kur'an'ı anlarken zanni delileri esas almamız doğru olamaz. Yani öyle olur olmaz, sahihlik şartlarını taşımayan rivayetler esas alınmamalı, daima Kur'an mihver/merkez alınmalıdır.
Kur'ani bir fıkıh sahibi olduktan sonra her tür tarihi malumata başvurmakta hiçbir sakınca olamaz. Rivayetlerin yükü altında, edilgen bir vaziyette kalmak yerine, onları değerlendirmek için kuşatıcı bir yaklaşım sahibi olduktan sonra, ilahi vahiy dışındaki veriler artık bir engel olarak değil destekleyici, pekiştirici, takviye edici birer payanda olarak işlev göreceklerdir.
B- Kur'an'ın Musaddık-Müheymin Sıfatları Bağlamında Nüzul Ortamı'nın Değeri
1- Musaddık Bir Kitap Olarak Kur'an
"Ve sana (ey peygamber!) hakikati ortaya koyan bu ilahi kelamı, geçmiş vahiylerden kalanı tasdik edici (musaddık) ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak (müheymin) indirdik..." (Maide, 5/48)2
Kur'an'ın kendisinden önce gelen ilahi vahiyleri onaylamasına musaddık; bir takım ilke ve uygulamaları ortadan kaldırmasına ise müheymin denilmiştir. Bilindiği gibi Kur'an, müşrikler tarafından bütün kutsal değerleri kirletilmiş bir tevhit geleneği üzerine inmektedir. Nüzul esnasında bu vasatta cereyan eden olaylar bazen tasdik edilmekte, bazen ise tenkit edilmektedir. İniş ortamına ilişkin Kur'an'ın yürürlükten kaldırdığı veya onayladığı uygulamalara ise her zaman geniş olarak değinilmemiş, işaretle yetinilmiştir.
Şüphesiz Kur'an soyut olaylar üzerine indirilmiş bir kitap değildir. Somut olaylar -adetler ve örfler- üzerine indirilmiştir. Hükmün vasatı olan iniş ortamında yaşayan adetlere karşı müheymin sıfatı ile "reddetme ve aşma" şeklinde ifade edebileceğimiz köktenci bir tutum emredilmiştir. Öte yandan bilinen güzel davranışlar anlamında örflere karşı ise daha ılımlı ve yumuşak bir tutum Musaddık sıfatı çerçevesinde dile getirilmiştir. Bir örnek vermek gerekirse; Kur'an'ın hiçbir ayetinde insanlığın Allah için yaptığı ilk mescit olan Kabe'nin yıkılmalına yönelik bir emir verilmemiştir (musaddık). Fakat Peygamberimize ilk müminler topluluğuna, Kabe'nin içini ve dışını kirleten rica kaynağı putlara ve onların temsil ettiği batıl tasavvurlara karşı ılımlı bir tutum takınmak hiçbir zaman tavsiye edilmemiştir (müheymin).
Kitap Ehli'nden kalan teamülleri güzelce denetleyip uygun şekilde potasında eriterek Müslüman kuşaklarca bizlere aktarılan bu bilgi kaynakları Kur'an'ın rakibi değildir; dostu kardeşidir. Zaten bu nedenle Peygamberimiz önceki resullerin yoluna uymakla yükümlü tutulmuştur.3
Fakat sürekli olarak altı çizilmesi gereken husus, Kur'an'ın temel belirleyici olduğudur. Yoksa müşriklerin kirlilikle malul davranışları, Yahudi ve Hıristiyanların taşkınlıkları bizim için hiçbir zaman ölçü değildir. Başvuru kaynağımız bütün Hanifler, bütün Yahudiler, bütün Hıristiyanlar değil, onlardan 'zikir ehli'dir. Yani dinin saflığını ve kalplerinin samimiyetlerini kaybetmemiş, Kur'an'dan önce de İlahi vahyin şahitliğini hakkı ile yerine getirenlerdir. İşte Rabbimizin Kur'an ile yaptığı çağrı:
"(Ey Muhammedi) Biz senden önceki çağlarda da, kendilerine vahyettiğimiz (ölümlü) adamlardan başka kimseyi (elçi olarak) göndermedik; bu konuda yeterli bilgiye sahip değilseniz, zikir ehline/vahyedilmiş önceki kitaplara bağlılığını sürdüren kimselere sorun!" (Nahl, 16/43).
"Zikir ehline sormak" edilgen bir tutum değildir. Bu tavsiye ile, bizden önceki ümmetlerle varolan ortak yanlarımız vurgulanmakta ve şirke karşı ortak dayanışma zeminleri aramamız yönünde bir ufka sahip olmak biz müminlere öğütlenmektedir. Yoksa nüzul ortamındaki bilgi kaynaklarına aynen teslim olmak emredilmemektedir. Aksi halde önceki vahyin muharref değerleri belirleyici ve birincil derecede kaynak olarak Kur'an'ın önüne geçebilecektir. Kur'an'ın nüzul ortamında yaşayan örf ve adetlere ilişkin iki tutumun geliştirilmiş olması neyin öncelikli ve belirleyici neyin tabi olması gerektiğine dair, elimize sağlam bir karine vermektedir. İlahi vahyin son bilgi kaynağı olan Kur'an, hem nüzul ortamında yaşayan örflere ilişkin olumlu bir tutum geliştirmeyi öğretmektedir; hem de vahyin yirmi üç yıllık iniş sürecinde birçok adete yönelik tamamen reddiyeci bir tutum takınmayı öğretmektedir.
Bilindiği gibi Rasulullah, türedi değildir. O, nübüvvet zincirinin son halkasıdır. Dolayısı ile kendisinden önce gelen binlerce peygamberin bıraktığı izler üzerinde görevini yürütmüştür. Bu nedenle herhangi bir konuda Kur'an'ın hükmü kesinleşmemişse, Peygamberimiz önceki ümmetlerden kalan tevhide uygun saf geleneklere uymakta idi. Örneğin, biz namazı nasıl kılacağımızı 'mütevatir olarak yaşanan sünnet'ten öğreniyorsak, Peygamberimiz de namazın, haccın, orucun bazı unsurlarını, önceki ümmetlerden gelen bir uygulamalardan dolayı görmekte idi.
Kur'an'da Allah ve peygamberi ile savaşanlara öngörülen, "el ve ayakların çapraz kesilmesi" cezası (Maide, 5/33); Firavun'un düzene karşı çıkanları tehdit ederken bahsettiği ceza (Taha, 20/71, Şuara, 26/49) ile aynıdır. Bu benzerlikten kalkarak "Kur'an'ı adetler ve örfler belirlemiştir" diyen tarihselciler ilahi vahyin müheymin sıfatını görmezden gelmektedirler. Kur'an'da insanlığın bildiği ilke ve uygulamalara örnekler verilmesi, onun mesajının evrensel olmadığı anlamına gelmez.
Biz müheymin sıfatının çağrışımından hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliriz: insanlık geleneğinde varolan bir cezai müeyyidenin Kur'an ile yeniden gündeme getirilmesi, tarihselcilerin iddia ettikleri gibi Kur'an'ın hitabının iniş döneminde yaşayan insanlarla sınırlı olduğuna, evrensel olmadığına delalet etmez. Örfün-adetin üzerinde ilahi karakterli bir vahiyle karşı karşıya olduğumuz unutulmamalıdır; Allah takdir yetkisi ile yaşanan hayatın fevkinde bir İlahtır; çünkü Allah her şeyin üzerinde, hakimlerin hakimi bir Rab'dir.
Kur'an'ın Musaddık Sıfatı ile Koruma Altına Alınarak Tahkim Edilen Tevhidi Örfler
İlk insan topluluğundan itibaren risalet süreciyle başlayan temel itikadi esaslar, zaman içerisinde bozulmuş olsa da hiç bilinmeyen şeyler değildir. Gerek Mekke müşrikleri tarafından, gerekse Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından tevhit dini İslam'ın özellikle Hz. İbrahim'e kadar dayanan inanç esasları ve canlı bir ibadet geleneği hâlâ sürdürülmekteydi. Ancak tabii ki bu inanç ve ibadetler asli sıfatlarını kaybetmiş, bulandırılmış ve gerçek gayelerinden uzaklaştırılmış bir şekilde yaşatılıyordu. Dini ibadetlerin ilk peygambere ve ilk insanlık topluluğuna kadar giden bir geçmişe sahip olduğunu, Kur'an'da çokça tekrarlanan "Sizden öncekilere farz kılındığı gibi, size de farz kılındı" ifadesidir.4
Kur'an'ın mesajı da aşağıdaki ayette açıkça beyan edildiği üzere, önceki peygamberlere indirilenlerle ortak öğeler taşımaktadır: "Peki onlar (Allah'ın bu) sözünü anlamaya hiç çalışmadılar mı? Yahut geçip gitmiş atalarına hiç gelmeyen bir şey mi geldi onlara?" (Mü'minûn, 23/68)
Bu sebeple Kur'an'da Rabbimizin va'z ettiği buyruklarla önceki vahiy kaynaklarında ve onlardan asru'n-nebiye kadar süzülüp gelen örf arasında bir benzerlik olması garipsenmemeli, hatta bir benzerlik aranmalıdır. Allah'ın bir buyruğu olmadan Peygamberimiz kendiliğinden tevhit geleneklerinde bir değişiklik yapmaya çalışmıyordu. Yüce Allah, Kur'an'ın musaddık sıfatı ile koruma altına aldığı temel ibadet biçimlerinin kıyamete kadar kesintisiz olarak sürdürülmesini emretmiştir. Çerçevesi netleştirilerek farz kılınan, doğruluğu onaylanan ve tüm toplumlar için câri kılınmış bulunan tevhit geleneklerinin -akla ilk gelenlerini -en çok bilinenleri şunlardır:
Biçiminde bir takım değişikler olsa da namaz, tevhit dini İslam'ın temel ibadetlerinden biri olarak tüm peygamberlerce tebliğ edilmiştir (Bakara, 2/3, 43-45.vd.); zekat (Mâûn, 107/4-7)5; oruç (Bakara, 2/183); haram aylarda savaşmama (Bakara, 2/217); hac ayları, bu aylar içinde "iki önemli gün" ve bu iki gün içinde en önemli bir gün (Bakara, 2/197, 203; Tevbe, 9/3); şeytan taşlama; bir armağan, bir yakınlaşma vesilesi olarak kurban (Bakara, 2/196; Maide, 5/27-31; Hacc, 22/28; Saffat, 37/83, 101-107, 113); Kabe'nin etrafındaki tavaf (Hacc, 22/26-29); tavaf esnasında ihram giymek (A'raf Sûresi, 31); ihramlı iken av yasağı (Maide, 5/1-2.); sa'y: Safa ile Merve arasındaki şavtlar (Bakara, 2/158); imâre ve sikâye (Tevbe Suresi, 9/17-20).
2- Müheymin Bir Kitap Olarak Kur'an
Kur'an, Yüce Allah'ın tarih boyunca indirdiği ilahi vahiyleri gözetip kollayan, denetleyen bir kitaptır. Bu denetleme neticesinde, korunan ile tahrif olanı Yüce Rabbimiz Kur'an ile biz müminlere haber vermiştir. Kur'an'ın hatem olması/nübüvvet vahyinin mührü olması dolayısı ile önceki vahiylerle kendisi arasında "eşitler arası öncelikli" diye vasfedebileceğimiz bir üstünlüğü vardır.
Bu durumda müheymin sıfatı, önceki vahiyler üzerinde Rabbimizin tasarruf hakkını da imleyecek bir muhtevayı özünde taşımaktadır. Mesela Rabbimiz, Tevrat şeriatında bulunan kuyruk yağını yeme yasağını ve cumartesi günü çalışma yasağını Kur'an ile neshetmiştir; kıbleyi Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a yönelik olarak Kur'an ile değiştirmiştir. Kısaca Rabbimiz müheymin sıfatını verdiği Kur'an ile önceki vahiylere bazı ilaveler yapmıştır; bazılarını ise nesh edip yürürlükten kaldırmıştır.
"Ve sana (ey Peygamber!) hakikati ortaya koyan bu ilahi kelamı, geçmiş vahiylerden kalanı tasdik edici (musaddık) ve içinde hangi doğruların bulunduğunu belirleyici olarak (müheymin) indirdik..." (Maide, 5/48).6
Kur'an nasıl yepyeni -sıfırdan başlayan- bir süreci ifade etmiyor, ilk insanla başlayan rehberlikten söz ediyorsa, onun elçisi olan peygamberimiz Muhammed (s) de bir ilki değil, zincirin son halkası olarak bir tekamülü ifade etmektedir. Bu yüzden ona "türedi"7 sıfatını layık görerek tahkir eden müşriklerin iftirası tümüyle reddedilmiştir. Peygamberimiz gelenekte ne var ne yok onaylayan, onları meşrulaştıran bir atalar dinini sürdüren bir mesajı tebliğ etseydi, müşrikler bu tahkir ifadesini ona karşı kullanmazlardı.
Kur'an ile başta şirk ve tezahürleri olan yanlış şefaat anlayışı, batıl melek tasavvuru gibi doğrudan inançla ilgili konularda köklü değişikler istenmiştir. Gerek Allah adına yapılmış olsun gerekse tamamıyla âfâki olsun, toplumsal hayatta yaşayan tevhit ve adaletten nasipsiz gelenekler ya tamamıyla kaldırılmış, ya da ıslah edilerek manevi kirliliklerden arındırılmıştır. Şimdi Kur'an'ın müheymin sıfatı ile ortadan kaldırılan geleneklere örnekler vererek analizlerimizi daha da somut hale getirelim.
Kur'an'ın Müheymin Sıfatı İle Ortadan Kaldırılan Bazı Gelenekler
Kur'an cahili gelenekler ve tevhidi gelenekler üzerinde musaddık ve müheymin sıfatları ile konuşmaktadır. Kur'an'ın gönderme yaptığı tarihsel, toplumsal adetler bilinmelidir. Ancak bu şekilde, atıf yapılan, değinilen konuların detayı öğrenilebilir. Yoksa temel bir açıklama Kur'an'da yer alsa bile, onun ilk muhataplarının arka planına hitap eden ilahi kelamın bütün boyutlarıyla öğrenilebilmesi nüzul ortamının ilgili konularının bilinmesine bağlıdır.
Kur'an'ın müheymin sıfatı ile denetleyerek reddettiği geleneklerin başında, müşriklerin ulûhiyette, rubûbiyette alışkanlık haline getirdikleri 'şirk' yer alır. Şirk ile Allah'ın dini İslam'ın bulandırılması sonucu, İbrahim ve İsmail peygamberlerin risalelerinden taşınan ibadetler zaman içinde kirletilmiştir.
Kur'an'ın müheymin sıfatı onun tarihe teslim olmadığını, onu kuşatıp üzerine çıktığını gösterir. Kur'an'ın tarihin üzerindeki egemenliğini de ispat eden gelenekler şunlardır: Kabe'nin etrafında çıplak tavafın yasaklanmış olması (A'raf Suresi 7/31.); hac dönüşü evlere arkadan girmek (Bakara, 2/189); Mina'da putlar ve kabileler için düzenlenen iftihar meclislerinin yasaklanması (Bakara suresi, 2/ 200); mut'a nikahına cariyelerle bile izin verilmemesi (Nur Sûresi, 24/32-33; Maide, 5/5)8; Kur'an'ın zinaya öngördüğü ceza, önceki uygulama olan "recm/taşlama"nın aksine yüz celde'dir. (Nur, 24/2); hür olmayan kadınların cezası ise elli celde'dir -ki recmin yarısı mümkün değildir- (Nisa, 4/25); kıblenin Mescid-i Aksa'dan Mescid-i Haram'a değiştirilmesi (Al-i İmran, 3/144); evlatlıkların boşadıkları kadınlarla evlenme yasağının kaldırılması (Ahzâb, 33/37).
Örneklerimiz de görüldüğü gibi Kur'an, nüzul ortamındaki adet ve örflere karşı pasif değil, dinamik bir tavırla ilişki kurmuştur. Bunlardan başta şirk olmak üzere zararlı olanlar ebediyen nesh edilmiş, örfler ise Rabbimizin buyrukları ile korunup yeniden tahkim edilerek pekiştirilmiştir. Bütün bunlar ilk Kur'an neslinin yakından bilip tanıdığı kültürel arka plan üzerinde yapılmıştır.
Şâtıbi'nin ifadesiyle ma'hûd/bu kültürel arka plandan bazıları Kur'an'ın daha iyi anlaşılması için bilinmelidir. Çünkü Rabbimiz, vahyin ilk muhataplarının çok iyi bildiği kimi konulara Kur'an'da detaylı olarak yer verilmemiş, sadece işaret etmiştir. Rasulullah'ın sünneti ile örnek uygulamaları yapılan bu yeni duruma İlişkin Kur'an metninde, mushafta her zaman yeterince ayrıntılı bilgi olmadığından dolayı, nüzul ortamının bu arka planına bir onaylı kaynak olarak başvurmak elzemdir.
Nüzul ortamının adet ve örflerine ilişkin en güvenilir bilgi ise en başta Kur'an ve onun teşhid edilmiş hali olan Rasulullah'ın sünnetinden öğrenilebilir.
Sözün özü
Kur'an'ın hitap ettiği müminlerin bir örfi arka planı (ma'hûd'u) vardır. İlahi hitap da bu arka planı çok iyi bilen ilk Kur'an nesline yapılmıştır. Çoğu zaman sadece atıf yapılarak geçilen bu vasatı doğru tespit etmek, vahyin daha iyi anlaşılması için gereklidir.
İlahi vahyin ilk indiği zeminin karakterini, olumlu ve olumsuz yanlarını tespit edeceğimiz bir çalışmada dahi -yine her halükârda olduğu gibi- Kur'an, temel belirleyicidir. Kur'an'ın değil, ma'hud'un ya da zanni rivayetlerin belirlediği bir anlam arayışı doğru değildir. Çünkü bu durumda arızi olan asli olanı, zanni olan yakını olanı, beşeri olan ilahi olanı kuşatma altına alabilir. Oysa arızi olan değil asli olan, zanni olan değil yakıni-ilmi olan, beşeri olan değil ilahi olan her zaman bir mümin için önceliklidir. Kur'an'ın nüzul ortamıyla ilişkisi konusunda günümüzde yaşayan iki tasavvurdan tarihselcilik de tarih üstücülük de anlamanın merkezine "tanrısal vizyon sahibi süper bir varlık" olarak insanı koyduğu için, nesnel anlamı aramasına rağmen bize göre zanni sonuçlara ulaşmayı daha baştan garantilemiş olmaktadır.
Diğer yandan her ayetin bir nüzul sebebi yoktur: Fil Suresi'nin inişine ebabil kuşları sebep olmamıştır, Hakkında nüzul sebebi olduğu iddia edilen ayetlerin anlaşılmasında da, belirleyici ve esas olan rivayetlerin kendisi değil Kur'an metnidir. İniş nedeni olarak rivayet edilen haberin sahihliğinin denetimi de en sahih ve güvenilir şekilde Kur'an'la yapılabilecektir. Diğer yandan nüzul sebepleri yorumcunun bakış açısına göre şekillenmeye uygun veriler sunmaktadır. Bu nedenle ilahi vahyin iniş ortamıyla alakalı verilerden kalkarak, hiç kimse "ben nesnel anlama ulaştım" deme hakkına sahip olamaz. Oysa tarihselciler, nüzul sebeplerini öne sürerek, tarih üstücüler de "modern bilimin sağladığı imkanlar"la en doğru anlama ulaştıkları vehmiyle varsayımlarını takdim etmektedirler.
Bize göre üçüncü bir yol vardır. Bu yol, Kur'an'ın esas kabul edildiği rivayetlerin de "nüzul ortamı" perspektifiyle değerlendirildiği, ilahi vahyin tarihle ilişkili olduğunu kabul eden ama tarihle kayıtlı olduğunu reddeden dengeli bir yöntem arayışını hedefler. Kısaca; ne tarihselcilik ne de tarih üstücülük sahih anlamın garantisidir; sahih olan beşeri imkanlarımızın elverdiğince Kur'an metnine ve onun yönlendirdiği nüzul ortamı ve sünnete başvurarak elde edilen anlamdır.

Dipnotlar:
1- Tarihselciler Ahzab suresi, 33/59. ayetteki "tanınma illeti"ni, esbab-ı nüzul kaynaklarında yer alan zanni rivayetlerden yararlanarak, köle ile hürün birbirinden ayrılması şeklinde yorumlamışlardır. Oysa ayette böyle bir ayırım yoktur. Öte yandan "Sebebin hususi olması, hükmün umumi oluşuna engel teşkil etmez."
2- Kur'an'ın musaddık sıfatını dile getiren çok sayıda ayetten bazıları şunlardır: Bakara, 2/4, 41; Al-i İmran, 3/3, 39, 50; Nisa, 4/47; Maide, 5/46, 48; Yunus, 10/37; Hud, 11/17; Enbiya, 21/24; Şuara, 26/196; Fatır, 35/31; Ahkaf, 46/12, 30; Saf, 61/6, Kur'an önceki vahiylerin kitaplarında bulunan doğrulara delil olarak atıf yapmaktadır: 20/133; uluhiyette salt Allah'ı birlemek hem önceki vahiylerin hem de Kur'an'ın ortak ilkesidir: 21/24, 39/65. Kur'an'ın mesajı önceki kitapların mesajının devamı, bütünleyicisi, tamamlayıcısıdır: 26/196. Ahiretin dünyaya önceliği ilkesi Kur'an'dan önceki kitapların muhkem hakikatlerinin başında yer alır: 87/18-19.
3- Peygamberimizle önceki resullerin tebliğ ettiği ilahi mesajın temelleri itibariyle herhangi bir çatışması ve tenakuzu değil, uyumu ve benzerliği söz konusudur. Bu nedenle Peygamberimize önceki resullerin tahrif olmamış namaz, oruç, hac, yetimi-öksüzü kollayıp kol kanat germek gibi güzel ahlak ürünü örflerine uygun bir şekilde hareket etmesi emredilmiştir. Örnek olarak Kur'an'daki şu ayetlere bkz. Enam, 6/90; Hud, 11/120; Nahl, 16/123; Ahzab, 33/38-39; Sad, 38/1 7; Ahkaf, 46/35; Mümtehine, 60/4-6.
4- İbadetlerin öz itibariyle her zaman varlığını muhafaza ettiği, dolayısıyla kıyamete kadar hükmü devam edecek Kur'an ile güvence altına alındığına ilişkin çok sayıda ayetten bazıları için bkz. Bakara, 2/135, 183, 187; Al-i İmran, 3/43; Hud, 11/87; Nahl, 16/123; Enbiya, 21/73; Hacc, 22/26-27; Kasas, 28/27.
5- İnsan nefsinin kötülüklere karşı direngen bir yapıya kavuşması, günaha yönelen eğilimlerin denetim altına alınabilmesi için zekat-infak-sadaka Allah'a karşı sorumluluk bilincinin bir gereği olarak yapılması gereken temel ibadetlerdendir. Bu ibadete karşı insanların -özellikle müşriklerin- duyarsızlığından söz eden birkaç Mekki ayet için bkz. Necm, 53/33-34; Fecr, 89/17-20; Beled, 90/12-17; Şems, 91/7-10; Duha, 93/6-10; Hümeze, 104/2-9.
6- Müheymin yüce Allah'ın sıfatları arasındadır: Haşr, 59/23; Kur'an'ın sıfatı olarak sadece Maide Suresi 48. ayette geçmektedir. Fakat Kur'an'ın -dolayısı ile ona inananların- denetleme, kollama, gözetme görevini yerine getirdiğine ilişkin çok sayıda ayet vardır: Maide, 5/59; Enbiya, 21/24; Şuara, 26/192-196; Ahzab, 33/40; Fussilet, 41/42-43; Şura, 42/13, 15; A'la, 87/18-19.
7- Rasulullah'ın yeni yetme bir türedi olduğunu ileri sürerek, müşrikler ona taktıkları bu sıfat ile gelenekte ne var ne yok süpüren bir ayrılıkçı-bozguncu olduğunu ima ediyorlardı. Kur'an'da bu sıfatın Rasulullah'a yakıştırılması tümüyle reddedilmiştir. İlgili ayetler için bkz. Al-i İmran, 3/144; Mü'minun, 23/68; Ahkaf, 46/9.
8- Rasulullah cariyelerle olan münasebetlerde de, İslam'ın ailevi tanıklığının örnek şahitliklerini ümmete göstermiştir; bize bu sünnet olarak tevarüs etmiştir; konuyla ilgili daha geniş olarak bkz. Hamidullah Muhammed, İslam Peygamberi, Çev. Salih Tuğ, İrfan Yayıncılık, İstanbul, 1991, s. 690-691.